zorunda kalmak

acı ilaç içmek zorunda kalmak

to eat crow Fiil

aç bırakılarak boyun eğmek zorunda kalmak

to be starved into submission Fiil

bir konuşma yapmak zorunda kalmak

to have been let for a speech Fiil

biriyle birlikte zaman geçirmek zorunda kalmak

to be stuck with someone Fiil

birşeyi kabul etmek zorunda kalmak

to reluctantly admit something Fiil

birşeyi kabul etmek zorunda kalmak

to grudgingly admit something Fiil

birşeyi vermek zorunda kalmak

to yield up something Fiil

burnunu yere sürtmek zorunda kalmak

to have to eat dirt Fiil

damın ağırlığını çekmek zorunda kalmak

to have to support the weight of the roof Fiil

evini satmak zorunda kalmak

to be obliged to sell one's house Fiil

hastalık yüzünden istifa etmek zorunda kalmak

to be compelled by illness to resign Fiil

hastalık yüzünden istifa zorunda kalmak

to be compelled by illness to resign Fiil

istenilmeyen bir sorumluluğu yüklenme zorunda kalmak

to land with Fiil

masraf üstlenmek zorunda kalmak

to be condemned in costs Fiil

masrafları üstlenmek zorunda kalmak

to be condemned in costs Fiil

nafaka yükünü yüklenmek zorunda kalmak

to be liable for support Fiil

pahalı ödemek zorunda kalmak

to pay a devil Fiil

sonuçlarına katlanmak zorunda kalmak

to abide by the consequences Fiil

yoksul hayatına alışmak zorunda kalmak

to have to reconcile oneself to a life of proverty Fiil

bir işin hoş olmayan yanı ile uğraşmak zorunda kalmak (bir pazarlıktaki elverişsiz koşul

to get the wc end of the stick

yapmacık davranış ; bir şey yapmak zorunda kalmak .

constrained manner to find oneself constrained to do sth